Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin PKK lideri Abdullah Öcalan'la ilgili çağrısını "Cumhur İttifakı'nın ortak siyasi vizyonunu yansıtan tarihi çağrı" olarak tanımladı. Bahçeli'nin çağrısına Kandil ve DEM Parti'den gelen yanıtları eleştiren Erdoğan, "Açık konuşmak gerekirse, karşımızdaki tablo çok da umutlu olmamıza izin vermiyor" dedi. PKK'ya silahları bırakma çağrısı da yapan Erdoğan, "Silahları gömeceksiniz. Silahları gömdüğünüz anda, bizim için her şey sizlerin önünü açmaktır" ifadelerini kullandı.

Erdoğan, Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde kılıç çekerek yemin eden ve TSK'dan ihraç talebiyle disipline sevk edilen teğmenlerle ilgili olarak da "Komutanlarının açık talimatlarına rağmen disiplinsizlik yapa teğmenlerin, yarın neler yapabilecekleri kim bilebilir" dedi, 'FETÖ' göndermesinde bulundu.

Erdoğan, "Milli Eğitim Bakanlığı’nın belediyelere gönderdiği 'kreş adı altında açılan yerlerin' uyarılması ve yenisinin açıklaması" konusunda da "CHP kreş konusunda yine istismar siyasetine sarılıyor. CHP Genel Başkanı abuk sabuk ifadelerle kendi aklınca bize meydan okuyor. Bakanlıktan gelen yazıyı okumamışlar ama engelleniyoruz naraları atmada pek mahirler. Okusalar da yalan alışkanlığından kurtulamıyorlar. Türkiye bir kanun nizam devletidir. Kreş anaokulu açma şartları bellidir. Kimse ben kuralları takmıyorum diyemez" diye konuştu.

AKP'nin TBMM Grup Toplantısı'nda konuşan Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

"Söz konusu vatansa gerisi teferruattır"
"Dünya yeni ve köklü bir değişimin eşiğinde olmanın sancılarını yaşıyor. Aynı şekilde bölgemiz, kuzeyi ve güneyiyle adeta cayır cayır yanıyor. İşte böyle bir iklimde Cumhur İttifakı olarak tarihi bir sorumlulukla karşı karşıyayız. Türkiye'nin hem siyasi ve ekonomik istikrarını korumanın, hem sosyal barışını tahkim etmenin, hem de hedeflerimize doğru yürüyüşümüzü sürdürmenin mücadelesini veriyoruz. Esasen karşımızdaki tablo, sadece AK Parti ve Cumhur İttifakı ile sınırlandırılamayacak kadar önemlidir. Kendini bu ülkeye, bu millete karşı mesul hisseden herkesin bu mücadeleye destek vermesi, katkı sunması, en azından yıkıcı muhalefetten kaçınması gerekir. Söz konusu vatan, millet ve devletse, gerisi sadece birer teferruattır.

Sadece bölgemizde değil tüm dünyada barışın, huzurun hakim olması için gece gündüz koşturuyoruz. Türkiye küresel siyasette kutup başlarından biri olma rolünü günden güne güçlendirmektedir. Bininci gününü geride bırakan Rusya-Ukrayna savaşı ve 14. ayına ulaşan Gazze soykırımı dahil, coğrafyamızdaki tüm krizlerin çözümü için yoğun çaba içindeyiz. İsrail ile Lübnan arasında bu sabah itibarıyla yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasından memnuniyet duyuyoruz. Sahada sukûnetin muhafazası noktasında, tüm tarafların, bilhassa da İsrail'in sorumluluklarını harfiyen yerine getirmesini bekliyoruz. Gazze'de katliamın durması ve kalıcı ateşkesin tesisi için her türlü katkıya hazırız.

Ahmed Arif şiiri okudu
Geçtiğimiz 22 yılda yaptığımız her eseri, muhalefetin zihniyetine rağmen başardık. Hani şair diyor ya; Öyle yıkma kendini, Öyle mahzun öyle garip, Nerede olursan ol, İçeride dışarıda, Derste, sırada, Yürü üstüne üstüne, Tükür yüzüne celladın, fırsatçının, fesatçının, hainin, Dayan kitap ile dayan iş ile, Tırnak ile diş ile, Umut ile, sevda ile, düş ile, Dayan, rüsva etme beni... İşte biz de böyle ağır bir vebali omuzlamanın bilinci ile millete mahçup olmamak için, umut ile, sevda ile, düş ile çalıştık, çabaladık, ter döktük. Önümüze çıkan engellerin üstüne üstüne yürüdük. Fırsatçılara, fesatçılara rağmen, Türkiye'ye cumhuriyet tarihinin en başarılı yıllarını yaşattık.

 

Kılıçdaroğlu'na sert sözler: Sana bu kapıdan ekmek yok
Bugün de bu hastalıklı anlayışın yeni hezeyanlarıyla uğraşıyoruz. Açıkçası bunlar için harcadığımız her nefesin, ayırdığımız her vaktin ziyan olduğunu, beyhude olduğunu biliyoruz. Ama biz, bunlara hak ettikleri cevapları vermediğimizde, densizlik ve cüretlerini artırıyorlar. CHP'nin siyasetten tard edilen eski genel başkanının geçtiğimiz günlerde davalı olarak bulunduğu mahkeme salonunda freni boşalmış kamyon misali savurduğu zırvalar, hakaretler, bühtanlar, bunun en son örneğidir. Karşımıza çıktığı istisnasız bütün seçimleri kaybeden bu zat, kendi partisi içinde de her türlü hakarete uğrayan, şaibeli bir kurultayla devrilip sürgüne gönderilen bir siyasetçi eskisi. Yenilen pehlivan güreşe doymazmış. Bu zat da partisini tekrar kurultaya götürmek için karanlık ittifaklar kurma ve delege avı peşinde koşarken, gündeme gelmenin yolunu bize sataşma, daha doğru bizim üzerimizden priz yapmakta görüyor. Üstelik bunu da 15 Temmuz ihanetinin faili FETÖ'nün eline tutuşturduğu malzemeler üzerinden yürütmeye kalkıyor. 17-25 Aralık emniyet yargı girişimi karşısında milli iradeyi savunurken, bu zatın nasıl koşa koşa FETÖ'cülere desteğe gittiğini dün gibi hatırlıyoruz. Daha sonra montaj olduğunu bizzat kendi ağzıyla ikrar ettiği FETÖ'nün kasetlerine aylarca partisinin kürsüsünü açtığını da unutmadık. 15 Temmuz darbe gecesi de tankların arasından sıvışarak gittiği bir evde keyif kahvesini yudumlayarak, FETÖ'cülerin ülkeyi işgalini tamamlamasını beklemişti. Milletimizle sırt sırta vererek darbecileri bozguna uğrattığımızda, zoraki olarak İstanbul'daki mitinge gelmiş, ardından yeniden fabrika ayarlarına dönerek, FETÖ'cülerin davulunu çalmaya devam etmişti. 14-28 Mayıs seçimleri arifesinde gittiği Amerika'da saatlerce hamburgercide ne yaptığını o gün bugündür bir türlü açıklayamadı.

Ekonomi gurusu diyerek tüm Türkiye'ye reklamını yaptığı Amerikalı bir arkadaşı vardı. Genel başkanlık koltuğunu kaybettikten sonra, o da buna bay bay dedi. Ülkeye getirmekten bahsettiği dolarları, euroları ise daha sonra İstanbul'da bir ofiste deste deste kule yapılırken gördük. Yani, nereden tutarsanız tutun elinizde kalan bir başarısızlık, kifayetsizlik, çapsızlık örneğiyle karşı karşıyayız. Bu zatın, Türkiye'yi yönetmeye talip olduğu masa arkadaşları, özellikle dile getirdikleri yakışıksız ithamlar, en hafif tabirle siyasi nezaketsizliktir. Bu, aynı zamanda karakter bozukluğunun da işaretidir. Sandıkta milletten yediği tokladın hıncı ve hırsı, bu zatın gözlerini kör etmiş, akli melekelerini esir almıştır. Siyasi rekabet başkadır, siyasette kan davası gütmek başkadır. Kaset kumpasıyla koltuğa getirildiği ilk günden beri bu zat, siyaset sanatını, siyaset etiğini, siyasetin teamüllerini bir türlü kavrayamadı. Bugün yaşananlara baktığımızda; ülkemizin 14-28 Mayıs seçimlerinde nasıl büyük bir tehlike atlattığını daha net görebiliyoruz. Daha önce de söyledim; milletimizin verilmiş sadakası varmış. Milletimiz, Anadolu irfanı denilen o engin ferasetiyle, başına gelebilecekleri görerek, bu zata ve 6'lı masa denilen derme çatma yapıya ülkeyi, devleti, evlatlarının geleceğini emanet etmedi. Bu zat, partisinin kendisini attığı çukurdan kurtulmak için bize sataşıyor. Kendisine diyoruz ki; sana bu kapıdan ekmek yok. Git, yaptığın densizliklerin hesabını yargıya ver. Senin muhatabın biz değiliz, yargıdır. Senin bir türlü dizginlenemeyen siyasi ihtiraslarına da alet olmayız.

"Anaokulu-kreş ayrımını dahi bilmiyorlar"
Bunların yeni başkanlarının eskisinde geri kalır tarafı yok. Milli Eğitim Bakanlığı, belediyelere münhasıran kendi ukdesinde olan anaokulu hizmetinin, işlettikleri kreşlerde verilemeyeceğini hatırlatan bir yazı gönderiyor. Bu hatırlatma, kanuni bir zorunluluktan kaynaklanıyor. Bu ikazın yapılma mecburiyetinin gerisinde ise yine, CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne götürerek iptal ettirdiği bir düzenleme bulunuyor. Tıpkı öğrenci bursları meselesindeki gibi burada da CHP bizzat kendisinin müsebbibi olduğu bir konuda istismar siyasetine sarılıyor. Yazının belediyelere ulaşmasının ardından CHP Başkanı ve kimi belediye başkanı meydanlara dökülüp, abuk sabuk ifadelerle, kendi akıllarınca bize meydan okuyor. Cehalet, tek başına katlanılabilir bir eksikliktir. Ama cehaletle ukalalık bir araya geldiğinde, inanın çekilmez hal alıyor. Son hadisede, CHP'nin ve kimi belediye başkanlarının sergiledikleri tablo tam olarak budur. Bir ana muhalefet lideri ve onun yerine namzet isimleri düşünün ki, anaokulu-kreş ayrımını dahi bilmiyorlar. Bakanlıktan gelen yazıyı okumamışlar. Ama üzerine ahkâm kesmede, 'engeleniyoruz' naraları atmada maşallah pek hevesli ve mahirler. Haydi okudular, anladılar diyelim... Bu sefer de fıtratlarının ayrılmaz bir parçası haline gelen yalan ve iftira alışkanlıklarından kurtulamıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk ve nizam devletidir. Kreş, anaokulu, lise, üniversite açmanın kuralı bellidir. Her eğitim kurumunun uyması ve sahip olması gereken standartlar vardır. Kimse 'ben kuralları takmıyorum, kanunlara uymuyorum' diyemez. Siyasi fırsatçılık adına, ailelerin, çocukların arkasına saklanacak kadar korkaklar, kifayetsizler, tam bir çaresizlik içindeler. Aslında bunların ciddiye alınacak hiçbir yanları yok ama biz ülkemiz ve milletimiz adına üzülüyoruz.

"Teğmenler kılıç şakırtıları arasında disiplinsizlik yaptı"
Benzer bir tavra, mezuniyet töreninde sergiledikleri disiplinsizlik sebebiyle soruşturmaya uğrayan teğmenlerle ilgili şahit oluyoruz. Neymiş; benim birincilere diploma vermemi kalkıp onun değerlendirmesini yapıyorlar. E birinci olmuş, huzurumuza getirilmiş. Yapmam gereken nedir? Onların diplomalarını vermektir. Ama bunların disiplinsizlikle ilgili herhangi bir yanlışı varsa, o da yine özellikle Harp Okulları'nın Yüksek Disiplin Kurulu'nun huzurumuza getirdiği bir neticedir. Biliyorsunuz, bunlar daha birkaç ay önce sosyal medyada bize hakaret ettiği için yargılanıp cezaevine konulan birisi konusunda da utanç verici bir yaygara kopardılar. Bu küfürbazı getirip protokole oturtacak kadar şuurlarını kaybettiler. Sonra bu kişi oklarını kendilerine çevirince, apar topar 'bilmiyorduk, haberimiz yoktu' yollu açıklamalarla tornistan ettiler. Millete ve milletin inanç değerlerine hakaret eden kim varsa, en büyük destekçisi, hamisi, koruyucusu bilkin ki; CHP'dir. Disiplinsizlik suçlamasıyla Disiplin Kurulu'na sevk edilen teğmenlerle ilgili de önünü, arkasını düşünmeden, bodoslama bir tavır içine girdiler. Halbuki, disiplin elbette her yerde lazımdır ama söz konusu Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunda hayati öneme sahiptir. Daha dün denecek kadar yakın bir zamanda, komutanlarından değil, Pensilvanya'dan emir alan asker elbisesi giymiş militanların, ülkeyi nasıl bir felaketin eşiğine getirdiğini hep birlikte yaşayıp gördük. Komutanlarının açık talimatlarına rağmen disiplinsizlik yapa teğmenlerin, yarın neler yapabilecekleri kim bilebilir. Türkiye, 1960 darbesini ve pek çok cunta girişimini yaşadı. 1971 muhtırasını tecrübe etti. 1980 darbesinin zulmünü iliklerine kadar hissetti. 1997 postmodern muhtırasının ayıbına maruz kaldı. 15 Temmuz'da milletin sinesine çarpıp yenilmeselerdi, darbecilerin ülkeyi nasıl bir iç savaş iklimine sürükleyeceklerini bilmeyen var mı? Tüm bu hakikatler gün gibi ortada dururken, kılıç şakırtıları arasında disiplinsizlik yapanları kahramanlaştırmak neyin nesidir? Allah aşkına bu nasıl bir şuursuzluktur? CHP'nin, tarihinin her döneminde olduğu gibi bugün de orduya siyaset bulaştırma, orduyu kışkırtma geleneğinden kurtulamadığı anlaşılıyor. Burada şunu çok net ifade etmek isterim; milletimizin göz bebeği olan ordumuzun yıpratılmasına da siyasi emeller uğruna provoke edilmesine de eyvallah demeyiz.

Bu ordu, bir zümrenin, bir partinin değil, milletin ordusudur. Türk Silahlı Kuvvetleri, peygamber ocağıdır, milletimizin gurur kaynağıdır. Bu ordu, yüz yıllardır 'Allah Allah' nidalarıyla cenk meydanlarını coşturan, 'Ölürsem şehit, kalırsam gazi' şuuruyla şehadete koşan serdengeçtilerin, yiğitlerin, ölümü öldüren kahramanların ordusudur. Ne diyor merhum Yahya Kemal; Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi, Senin uğruna ölen ordu budur ya Rabbi, Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın, Galib et, çünkü bu son ordusudur İslam'ın... Tıpkı Yahya Kemal merhumun ifadesiyle, bu ordu, 3 kıta, 7 iklimde İslam'ın bayraktarlığını yapan şanlı bir ordudur. Kimse bu orduyu sağa sola çekmesin. Ordumuzun konumunu gayet iyi biliyoruz. Yahya Kemal'in ifadesinde yer aldığı gibi. CHP zihniyeti, onca çabasına rağmen ordumuzun ruh kökünü koparmaya muvaffak olamamıştır. Allah'ın izniyle bundan sonra da muvaffak olamayacaktır.

"Ordumuza siyaset virüsünün bulaştırılmasına izin vermeyeceğiz"
Bir diğer husus ise şudur; kahraman ordumuz, vesayet heveslilerinden ve FETÖ'cü hainlerden temizlendikçe, vatan savunması görevini çok daha etkin ve başarılı şekilde yerine getirmeye başlamıştır. Artık ülkenin içiyle uğraşmak yerine, sınırlarımız ötesinde terör örgütlerine nefes aldırmayan bir orduya sahibiz. Kimse kusura bakmasın; karası, denizi ve havasıyla Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gıptayla takip edilen başarılarına, bölücü terör örgütünün uzantılarıyla yan yana yürümekten gocunmayan istismarcıların gölge düşürmesine müsaade etmeyiz. Hem 3-5 oy için, affınıza sığınarak söylüyorum, 'Mustafa Kemal'in itleri' hakaretini sineye çekeceksiniz, hem Meclis kürsüsünde bölücü örgüt yandaşlarından ayar üstüne ayar yerken gıkınızı çıkarmayacaksınız, hem 14-28 Mayıs seçimleri sürecinde Kandil'den ve Pensilvanya'dan gelen destek beyanlarına bir çift laf etmeyeceksiniz, hem de bugün karşımıza çıkıp, utanmadan bize Gazi Mustafa Kemal'den, cumhuriyetten, vatan, millet ve Mehmetçik sevgisinden bahsedeceksiniz. Siz gidin önce kendi kara sicilinizle bir yüzleşin. Siz gidin bu zamana kadar karşısında dut yemiş bülbüle döndüğünüz hakaretlere niçin ses etmediğinizin hesabını verin. Siz gidin Türkiye'ye işgalci diyenlere, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne 'kimyasal silah kullandı' iftirası atanlara niçin destek olduğunuzu açıklayın. DEM'li belediyeler arasında mekik dokurken, siz ne hakla bizi cumhuriyet üzerinden eleştiriyorsunuz? Böyle bir konuda bize laf söylemek sizin haddinize mi? Bizim de milletimizin de sizin iki yüzlü, omurgasız siyasetine karnı tok. Ordumuza, başta Balkan Harbi olmak üzere, yakın tarihimizde çok ağır bedeller ödeten siyaset virüsünün bulaştırılmasına izin vermeyeceğiz. İttihatçılar ile itilafçılar arasındaki çekişme sebebiyle, tarihimizin en büyük toprak kayıplarını yaşadık, unutlayın. Siyaset virüsünün bir orduyu içten içe nasıl çökerttiğini, nasıl zayıflattığını Balkan Savaşları'nda, hem de çok acı bir şekilde tecrübe ettik. Rıza Tevfik'in, 'Rumeli, o nazlı vatan bizimdi, Biz benimsemedik, el aldı gitti' diyerek ağıt yaktığı, 550 yıllık can parçamız Rumeli'yi sadece 1 haftada kaybettik. Cumhuriyet tarihimiz boyunca da neredeyse her 10 yılda bir tekrarlanan vesayet teşebbüslerinde ordumuzun nasıl bir girdaba sürüklendiğini, milletimizle nasıl karşı karşıya getirildiğini yakınen gördük. CHP'nin sorumsuz yöneticilerinin, ordumuzu nizamsızlık, intizamsızlık, disiplinsizlik tehditleriyle karşı karşıya bırakmasına göz yummayacacağız. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak, darbecilere ve şakşakçılarına rağmen, demokrasiyi, hukuku, adaleti, kalkınmayı, sivil siyaseti ve milletimizin haklarını savunmayı gerekirse canımız pahasına sürdüreceğiz.

"CHP'nin bu kadar oy almasının sorumlusu biziz, bu bir özeleştiridir"
Bu süreçte, şu değişmez gerçeğe bir kez daha şahitlik ediyoruz... Ülkenin yaşadığı her sınama, CHP zihniyetinin çarpık ve kirli yüzünün bir parçasını açığa çıkarıyor. Düşünün, Meclis'in ikinci büyük partisi, bir anlamda iktidarın alternatifi olan bir parti ve kadrolarının hali bu. Ne liyakat var, ne ehliyet var, ne de millete ve memlekete hizmet gibi bir dert var. Allah aşkına, size de bizi dinleyen herkese de soruyorum; şu hali ile CHP'ye bakıp da kendisi ve ülkesi adına umut görebilen tek bir vatandaşımız var mıdır acaba? Eskisi ve yenisiyle, CHP genel başkanlarına, hırsları boylarını aşan belediye başkanlarına bakıp da ülkeyi bunlardan herhangi birine emanet edebileceğine inanan aklı başında tek bir kişi var mıdır acaba? CHP'ye bakıp da Türkiye'nin milli menfaatlerini dünyanın 4 bir yanında, hem diplomasinin inceliklerini, hem siyasi ve askeri gücünü, hem kişisel ilişkilerini kullanarak savunabilecek bir kadro görebilen var mı acaba? Peki, buna rağmen CHP nasıl bu kadar oy alabiliyor? Nasıl bu kadar belediye kazanabiliyor? Nasıl bu kadar cüret sahibi olabiliyor? Açık konuşmak gerekirse, bunun müsebbibi AK Parti olarak biziz. Bu, bir özeleştiridir. Açık ve net. İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır demiş atalarımız. Biz de başkalarını eleştirmeden, önce sorunu kendimizde arayacağız. Küresel ve bölgesel krizlerin etkisiyle yaşadığımız ekonomik sıkıntılar, bizim kimi eksik ve yanlışlarımızla birleşince, milyonlarca insanı istemeye istemeye gidip CHP'ye oy vermek zorunda bıraktı. Belki de oy vermediler. Ama netice ortada. Halbuki CHP, tek parti faşizminden beri hiçbir zaman bu ülkenin milli partisi olmamış, olamamış bir yapıdır. Daha vahimi; böyle bir derdi ve gayreti de olmamıştır.

"Belediyelerle ilgili bilgi ve belgeler hazır olduğunda yargının önüne çıkacaklar"
Bakınız, bu parti bizi yıllarca hiçbirinin belgesi, ispatı, temeli olmayan nice konuda yolsuzlukla, usulsüzlükle suçladı değil mi? Peki sonra ne oldu? Bizi haksızlıkla, hukuksuzlukla, adaletsizlikle suçlayanlar, ellerine imkan geçtiğinde bunların hepsinin de feriştahını yaptılar. Hiç şüphesiz, bunların da hepsinin hesabını vakti geldiğinde hem millete, hem yargıya verecekler. Nasıl belediyenin imkanlarını terör örgütünün emrine verenler, birer ikişer yargının önüne çıkıyorlarsa, hırsızlar da belgeleri, bilgileri tekemmül ettirildiğinde kendilerini yargının huzurunda bulacaklar. Hiç kimsenin millete hizmet için tahsis edilen kaynakları, kendi hırsı, kendi sinsi emeli, kendi şahsi reklamı için yağmalama, har vurup harman savurma, karanlık mahfillerde dağıtma hakkı yoktur.

"CHP'li belediyelerde soygun düzeni var"
Ben de belediyecilik yaptım. Belediyecilik dışında şu anda devleti yönetiyoruz. Konserler üzerinden ortaya saçılan yolsuzluklar, buzdağının sadece görünen kısmıdır. Suyun altında çok daha büyük hırsızlıklar, usulsüzlükler vardır. Halkçı belediyecilik sloganı altında nasıl bir soygun düzeninin işletildiğini önümüzdeki dönemde hep birlikte göreceğiz. SSK'ya olan birikmiş borçlarını ödemekten, para yok diyerek kaçanların, yandaşları zengin etmeye gelince milyarları nasıl bulduğunun milletimiz gayet farkındadır. Bunun hesabını sandıkta benim aziz milletim inanıyorum soracaktır. Yolsuzluk yapanlar, hukuk önünde de sonuçlarına katlanacaktır.

Bizim şan ve şerefle geçen 22 yıllık kesintisiz iktidarımızda hizmette eksiğimiz olabilir, eserde yanlış tercihimiz olabilir ama bunlar gibi beytul mal'ı yağmalatma gibi bir sabıkamız hamdolsun yoktur. Allah'ın izniyle seçimlere kadar milletimizin sıkıntılarını birer birer çözerek, ülkemizi güven ve istikrar rayında tutarak, Türkiye yüzyılı hedefimizden sapmayarak, küresel ve bölgesel gelişmeleri lehimize çevirerek, yeninden umutları tazeleyecek, gönülleri kazanacak ve iktidarımızı sürdüreceğiz.

"Cumhur İttifakı'nda tam bir mutabakat var"
Türkiye'yi 22 yıldır büyük gayret ve fedakarlıkla tuttuğumuz demokrasi ve kalkınma menzilinden çıkarma, yeniden uçurumdan aşağı atma rüyası görenlerin ilk hedefi, Cumhur İttifakı'nı bozmaktır. Milletimiziz 15 Temmuz gecesi FETÖ'cü hainlere karşı verdiği destansı direnişle sokaklarda, meydanlarda kurduğu bu ittifak, nice badirelerden geçerek, bu günlere gelmiştir. Geçtiğimiz haftalarda MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli'nin, kendisinin ve partisinin yarım asrı aşkın siyasi kariyerini ortaya koyarak yaptığı cesur çağrının, Cumhur İttifakı'na şaşı bakanların iştahını kabarttığını görüyorum. Tabii, bu içten pazarlıklı tipler, hep olduğu gibi yine hüsrana uğradılar. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde 14 Kasım'da yaptığımız görüşme dahil, her istişaremizde Sayın Bahçeli ile sadece iç siyasete değil, dış politikaya dair pek çok konuyu samimiyetle ele alıyor, fikir alışverişinde bulunuyoruz. Ülkenin ve milletin hayrına olan her meselede Sayın Bahçeli ile tam bir mutabakat halindeyiz. Uyum ve eşgüdüm içinde hareket ediyoruz. Her zaman söylediğim gibi; Cumhur İttifakı'mız yoluna, Necip Fazıl üstadın o veciz ifadesinde anlamını bulan ruhla, pekleşerek devam ediyor.

"Kurumlarımız çalışma yapıyor"
Şurası herkesin kabul ettiği bir gerçektir; esasen Sayın Bahçeli, temsilcisi olduğu misyon adına gerçekten cesur ve ezberleri bozan bir teklif ortaya koymuştur. Biz de milletimizin Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetme sorumluluğunu verdiği cumhurbaşkanı olarak, bu meseleyi siyasi, sosyal ve bölgesel sonuçlarıyla birlikte, tüm yönleriyle ele alıyoruz. Kurumlarımız, değerlendirmelerimize zemin teşkil edecek çalışmaları hiçbir detayı atlamadan, devlet ciddiyeti ve büyük bir hassasiyetle yürütüyor. Bunu da kumarbazlara özgü; el artırıyorum sorumsuzluğuyla değil, omuzlarımızda taşıdığımız yükün ağırlığının gerektirdiği titizlikle, sukûnet ve soğukkanlılıkla yapıyoruz. 40 yıldır milletimizin başına musallat edilen terör belasını, uhdemizde bulunan tüm imkan ve araçları kullanarak bertaraf etmekte kararlıyız. Kürtlerle Türkler arasına örülmek istenen terör duvarını yıkıp atacağız. Evlatlarımıza terörün olmadığı, şiddetin olmadığı, sırtını silaha ve dağa yaslayan terör destekli siyasetin olmadığı bir Türkiye teslim edeceğiz. Bu hedefimizde samimiyiz, kararlıyız. Hep söylediğim gibi; terör örgütü, küresel güçlerin tetikçisi, taşeronu, paralı askeri, aparatı rolünden vazgeçmediği sürece, nerede olursa olsun başını ezmeyi sürdüreceğiz.

"DEM Parti Türkiye partisi olmalı"
Ha keza; terör örgütünün siyasi uzantısı olarak hareket eden parti, örgütün güdümünden kurtulup Türkiye partisi olma yönünde somut ve ikna edici irade sergilemediği müddetçe, mahşeri vicdanda ve hukuk önünde hesap vermeye devam edecek. Bunu seçim meydanlarında da hatırlayın, söyledik. Bu, gizli saklı bir şey değil. Eğer hukuk devleti ilkelerine uyarsanız, biz iktidar olarak sizinle uğraşmayız dedik. Ama bunlar, ne yazık ki, terör örgütünün mensuplarını belediyelere yerleştirme gayretinde olunca, tabii ki hukuk, yargı sizi hesaba çekecek. Meşru sınırlar içinde kalmak şartıyla, ülkemizde sivil siyasetin önü ardına kadar açılmışken, yedeğine terör örgütünü alarak hiç kimse siyasetçilik oynayamaz.

"Bahçeli'nin çağrısı Cumhur İttifakı'nın ortak vizyonu"
Nitekim, Sayın Bahçeli'nin, Cumhur İttifakı'nın ortak siyasi vizyonunu yansıtan tarihi çağrısından sonra, hem Kandil'den, hem Dem Parti'den gelen ilk açıklamalar, her iki yapının da aynı kafada olduğunu işaret etmiştir. Bu kafanın mutlaka değişmesi gerekiyor. Açık konuşmak gerekirse, karşımızdaki tablo çok da umutlu olmamıza izin vermiyor. Tüm bu zorluklara rağmen, ülkemizin milli güvenlik ve diplomasi öncelikleri çerçevesinde, sadece bugüne değil, geleceğe odaklanan uzun menzilli bir perspektifle, neler yapılabileceğini mütalâa ediyoruz.

"Silahları gömeceksiniz"
Geçmişte ne dedim? Silahları gömeceksiniz. Silahları gömdüğünüz anda, bizim için her şey sizlerin önünü açmaktır. Ama siz, silahları gömmez, hala her yerde bombaları patlatmaya devam ederseniz, bu devletin eli de sizin omuzunuzda olacaktır. Bölgemiz kan deryasına dönmüşken, devletimizin her türlü riske karşı gerekli tedbirleri alması, 85 milyona ve gelecek nesillere karşı vazifesidir. Milletimiz müsterih olsun. Bu tartışmaların hiçbiri de terörle mücadelemizde en küçük bir zaafiyete yol açmayacaktır. Terörle mücadelemiz, son teröristi ortadan kaldırıncaya kadar devam edecektir. Ülkemizin güney sınırlarını, Akdeniz'den İran hududuna kadar uzanan bir güvenlik kuşağıyla terör örgütlerinin tehditlerinden arındırma projemizi adım adım sonuçlandıracağız. İnşallah önümüzdeki yıl, hem diplomatik hem askeri yöntemlerle bu konuda yeni kazanımları ülkemizin kâr hanesine ekleyeceğiz. Terör örgütünün son dönemde Suriye sahasında yoğunlaştırdığı saldırılar, kendisini bekleyen acı akıbeti görmesinden kaynaklanıyor. Ne yaparlarsa yapsınlar, kimleri arkalarına alırlarsa alsınlar, sınırlarımızda bir terör yapılanması kurulmasına izin vermeyeceğiz. Bunları yaparken, ülkemizi terör yanlışından kalıcı olarak kurtaracak alternatif yöntemleri gündemimizde tutmaktan da geri durmayacağız. Cumhur İttifakı olarak, omuz omuza vererek, terörsüz Türkiye idealini inşallah gerçeğe dönüştüreceğiz. Rabbim yar ve yardımcımız olsun."